Geçtiğimiz yıl yapılan 16 Nisan referandumunda kabul edilen anayasa değişikliği, Türkiye’nin 24 Haziran seçimleriyle bir başkanlık sistemine geçmesini şart koşuyor.

Bana göre, başkanlık sistemi, ekonomideki bürokratik zorlukları önce yabancı yatırımcılar için ortadan kaldıracak ve Türkiye’nin hedeflenen reformları hızla gerçekleştirmesini sağlayacak yeni bir dönem.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim manifestosunda ilan ettiği gibi, Türkiye daha dışa dönük ve daha demokratik bir ülke olma yönünde güçlü bir adım atacak ve askeri darbelerle dolu bir tarihin tamamen arkasından ayrılacak.

Ancak, Türkiye halkı anayasa referandumunda yeni sistemi kabul etmesine rağmen, muhalefetin çoğunluğu gerileme ve eş zamanlı gerici restorasyon hakkında konuşuyor.

Seçim sonuçları ne olursa olsun, Türkiye yeni bir sistemle uyanacak ve her şey 25 Haziran sabahı Türkiye’de otomatik olarak değişmeye başlayacaktır. Yasama, yürütme ve yargı organları, özellikle de devlet bürokrasisi kendilerini hizalamaya çalışacaktır. bu yeni çağla.

Bu durumda, inatçı bir şekilde Türkiye’nin eski haline döneceğini söyleyenlerin iktidara gelmesi, sadece toplumun, özellikle de ekonominin tüm bölgelerinde dönmeyi bırakmayacak, aynı zamanda geri dönecekleri zaman da sökülmeye başlayacaklardır. eski.

Büyük sermaye sahipleri ve yabancı yatırımcılar bu büyük riski yönetemezler. Büyük iş segmentleri, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) sahipleri, esnaf ve çiftçiler de dahil olmak üzere hiçbir segment, bunu da riske alamaz. Ayrıca, riskin ötesinde, geri dönüş tüm bu bölümlerin kısa vadeli ve uzun vadeli çıkarlarına karşıdır.

Toplum tarihinin bu dönemleri devrimci dönemlerdir. Bu dönemlerde, “eski” nin temsilcisi olduğu için küçülen egemen kesimin dışında, hemen hemen her kesimin çıkarları büyük bir değişimi desteklemektedir. Yani, bu zamanlarda, büyük mutabakatlar ile büyük dönüşümler barışçıl bir şekilde gerçekleşir.

Kökleri ulusal sosyalizme ve onun takipçilerine dayanan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), iktidara gelirlerse geri çekilip eski ve parlamenter sisteme geri döneceklerini ve bunun da zaten kaybettiklerini gösteriyor. seçim. Bunun nedeni hem önceki başkanlık sisteminde hem de referandumda, cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi onayladı ve iki kez büyük bir konsensüs gerçekleştirdi.

Now, they say they do not recognize the historical election and great consensus and will start a reactionary restoration process and stop all the progressing things in Turkey. Do not doubt that the public will perceive this as a challenge against themselves on June 24 and will present a historic defeat to those who say this. For me, the failure to understand this will of great transformation will cause the national-socialist CHP and its followers to lose elections. They have already lost.

Seçim manifestosunda Erdoğan, “Faiz oranları, cari açık ve enflasyon düşecek” dedi. Şimdi, bu yıkıcı restorasyon grubu, bu üçün nasıl bir araya geleceğini anlayamıyor. Örneğin, Türkiye gibi ülkelerde enflasyon sadece parasal bir fenomen değil, aynı zamanda üretim tarafında ortaya çıkan kötü ekonomi politikalarının (maliyet) sonucudur ve tüm pazarı etkilemektedir. Bu anlamda, yüksek faiz oranları sömürge ekonomisi politikasının bir sonucudur.

İsveçli ekonomist Knut Wicksell, bir yatırımın getiri oranını doğal bir oran olarak tanımlar ve doğal oranın borçlanma maliyetinin (faiz oranı) üzerinde olması durumunda, ekonominin çalışacağını, aksi halde durgunluğun kaçınılmaz olacağını söyler.

Diğer bir deyişle, bir ülkede sanayinin ortalama kârlılık oranları marjinal finansman maliyetlerinin (faizler) altında olamaz. Bu anlamda, yüksek faiz politikası borç ve ithalat ekonomisidir, yani piyasa gerçekliğinin piyasa gerçekliği değil, tam tersi olduğunu düşündüğünüz hiçbir şey yoktur. Finansal sermayenin bir tekel olarak uyguladığı yüksek faiz oranı, piyasa dengesini kesinlikle bozar ve piyasa işleyişine ve rekabetçi piyasalara karşı çıkar.

Bu nedenle, daha düşük faiz oranları isteyen yerli sanayinin desteklenmesi anlamına gelir. Bu sonunda daha az ithalat, daha fazla ihracat ve daha az dış açık demektir. Üretimin talepten daha hızlı artması, daha düşük enflasyon anlamına gelir.

Öte yandan, yüksek faizli bir ekonomi politikası enflasyona ve cari açığa yol açmaktadır. Bunun nedeni, yüksek faiz oranlarının gerçek anlamda döviz kurları ile başlayarak piyasa fiyatları ile herhangi bir fiyat vermemesidir. Öyleyse, yerel para birimiyle başlayan herhangi bir şey rekabetçi fiyatlara sahip olamaz ve endüstri rekabet edemez. Yani, yüksek cari açık ve enflasyon üretiyorsunuz.

Bütün bunlara bağlı olarak, Türkiye, Erdoğan döneminde kazandığı temel ekonomik başarılardan vazgeçmeyecektir. Örneğin, dalgalı kur rejiminin yürürlükte olduğu ve sermaye giriş ve çıkışlarının tamamen serbest olduğu tamamen dışa dönük bir ekonomi, temel ve kaçınılmaz başlangıç ​​noktamızdır. Türkiye bu ekonomik yolu 24 Temmuz’da birleştirecek

Önceki İçerikTürkiye ve Ortadoğu
Sonraki İçerikSeçim yolundaki yalanlar ve gerçekler